DİNLEDEBİYAT
Atın yiğidi kendine kamçı vurdurmaz.
1. Aşağıdakilerin hangisinde hem ünsüz yumuşaması hem de ses düşmesi vardır?
A) Akla gelen başa gelir.
B) Keskin sirke kabına zarar verir.
C) Kırlangıcın zararını biberciden sor.
D) Her yiğidin gönlünde bir arslan yatar.
E) Kurdun adı yaman çıkmış, tilki vardır baş keser.
2. (I) Kışı henüz üzerinden atamamış topraklarda otlar yeşeriyordu. (II) Gök bir açılıp bir kapandıkça çiçeğe durmuş ağaçların da yapraklarına yağmur düşüyordu. (III) Böcekler güneşi görünce ortaya çıkıyor, güneş gidince deliklerine kaçışıyordu. (IV) Arılar burunlarını taze çiçeklerin göbeğine sokuyor, onların kokularıyla sarhoş oluyordu. (V) Göğün maviliğini karartan havalar artık geride kalmıştı.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangisinde özne, tamlayanı sıfat–fiil grubu olan sıfat tamlamasıdır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
3. Şimdiye kadar onu ----.
Bu cümle aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanırsa cümlenin ögeleri sırasıyla zarf tümleci, nesne, zarf tümleci ve yüklem olur?
A) arkadaşlarından ayrı bir şey yaparken görmedim
B) bütün tehlikelerden ben korudum
C) yemeğe davet etmeyi düşünememiştim
D) bir kez yazarlar toplantısında gördüm
E) üzecek olayları ona anımsatmamaya çalıştım
4. (I) Kıyıları dantel dantel, tepeleri zeytinlerle süslü Orak Adası’nı geçtik. (II) Balıkçı kayıkları güneyli rüzgârlarla salınıp duruyordu. (III) Sonra Çökertme Koyu’nda öğle yemeği yedik. (IV) Kaptan demiri toplayıp koydan çıkarken türküdeki Çökertme’nin burası olmadığını söyledi. (V) Yalıkavak beldesinin batı sahilindeki Geriş köyünün altına düşen bölgenin eski adı da Çökertme’ymiş ve türkülere konu olan Halil oralıymış.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?
A) I. cümledeki ikileme sıfat görevindedir.
B) II. cümlenin yüklemi bileşik zamanlıdır.
C) III. cümlede nesne ad tamlamasından oluşmaktadır.
D) IV. cümlenin yüklemi geçişsiz bir fiildir.
E) V. cümlede “da” ile “ve” sözcükleri bağlaçtır.
5. Yayınevimiz 2003’de kuruldu. 60’a yakın şiir
I
kitabı yayımladık. Tüm olumsuzluklara karşın
şiirde bugün hareketlilik yaşanıyor. İyi şiir
II
yazılıyor mu? Evet. Güçlü bir şiir geliyor. Ne
III
var ki yayımladığımız kitaplar çok satılmıyor.
Bu, büyük yayınevlerinde de aşağı yukarı
IV V
böyle.
Yukarıdaki numaralanmış sözlerden hangisinin yazımı yanlıştır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
6. Hemen hemen her yazar ilk romanında çocukluğunu (I), gençliğini ve o dönemlerde yaşadığı yerleri anlatır. Gezip gördüğü yerler, alışveriş yaptığı dükkânlar, gittiği sinemalar romanlarındaki mekânlardır. Kendimden örnek vereyim (II): İlk romanımı yazdığımda yirmi yaşındaydım. Roman kahramanlarımın (III); neredeyse tümü sokağımızın insanlarıydı. Bizden üç ev ileride oturan Ahmet Muhip Dıranas’ın, “Fahriye Abla” şiirini (IV), evlerinin karşısında oturan (V)... için yazdığı söylenirdi.
Bu parçadaki numaralanmış noktalama işaretlerinden hangisi yanlış kullanılmıştır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
7. Bir yazar için hiç kimseye benzememek bir amaçtır fakat bunun, yazdıklarının hiçbir şeye benzememesi gibi bir sakıncası vardır.
Bu cümledeki altı çizili sözlerin yerine, aşağıdakilerin hangisinde verilenler sırasıyla getirilirse cümlenin anlamı değişmez?
A) ilgi çekmek – yeterince anlaşılmaması
B) kendini kanıtlamak – güvenilir olması
C) özgün olmak – niteliksiz olması
D) sözcüklerle savaşmak – değersiz görülmesi E) değişiklik yapmak – kimilerince beğenilmemesi
8. Bu son kitabında yazar, bilerek açmadığı ama aralık bıraktığı kapılardan geçmeyi okurlarına bırakıyor.
Bu cümledeki yazarın, kapıları bilerek açmayıp aralık bırakması sözüyle anlatılmak istenen hangisidir?
A) Her şeyi söylememe
B) İçeriği zenginleştirme
C) Uygun sözcükler seçememe
D) Anlatımda tekdüzeliğe düşme
E) Okura deneyimlerini kullandırma
9. Bir şair düşünün, ölümünden sonraki yaşı, gerçek yaşının çok üzerinde. Bu durum yalnızca şairler için değil, öteki sanatçılar için de böyledir. Gerçek yaşları kaç olursa olsun, ölüm sonrası yaşlarındaki sayı büyüdükçe sanatçılar da büyür, ölümsüzleşir.
Bu parçadaki ölüm sonrası yaşlarındaki sayı büyüdükçe sanatçıların büyüyüp ölümsüzleşmesi sözüyle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Belirli kesimlerce beğenilme
B) Adına törenler düzenlenme
C) Taklit edilme
D) Ödüllendirilme
E) Kalıcı olma
10. (I) Bilinç akışı yöntemi, öykü ve romanlarda karakterlerin, geçmişe ve bugüne ilişkin duygu, düşünce ve anılarının aktarımında kullanılan bir tekniktir. (II) Söz konusu duygu ve düşüncelerin hiçbir denetim ya da sınırlama olmaksızın, olanca doğallığıyla aktarılması, anlatıyı zenginleştirir. (III) Bu teknikle yazar, okura kendi duygularını anlayabilme olanağı sunar. (IV) Bir başka anlatımla okurun, gerçeği farklı boyutlarda görmesini sağlar. (V) Böylece yazar, yüzeysel olanın anlatımıyla yetinmeyerek, yarattığı kahramanların iç dünyalarını da yansıttığı için anlatımına derinlik kazandırmış olur.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisi tanımsal bir nitelik taşımaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
11. Her şeyi bütün yönleriyle açıkça ortaya koyma, büyük sanatçılara özgü bir tutum olamaz çünkü düş gücüne bir şey bırakılmadığı zaman okurun dünyası sınırlanır, bu da onun sıkılmasına yol açar.
Bu cümlede sanatçıyla ilgili olarak anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Değişik yeteneklere sahip olmalıdır.
B) Farklı yorumlara açık ürünler ortaya koymalıdır.
C) Yapıtlarıyla, insanı değiştirmeye yönelmelidir.
D) Okuru duygulandırma amacı gütmelidir.
E) Söylemini okurların düzeyine göre belirlemelidir.
12. Bir eleştirmen öyküyle romanı karşılaştırırken şöyle diyor: “Öykü bir C vitamini hapıysa, roman o hapa eş değerde bir kilo limondur.”
Bu karşılaştırmadan aşağıdakilerin hangisi çıkarılabilir?
A) Romanın, okuyucuları öyküden daha çok etkilediği
B) Öyküde kişilerin daha ayrıntılı olarak anlatıldığı
C) Öykünün daha yoğun bir anlatımla oluşturulduğu
D) Öykü yazmanın daha çok çaba gerektirdiği E) Romanda öyküye göre daha değişik konuların işlendiği
13. I. Başarılı eleştirmen, yazarın anlatım pürüzlerini ele alır, anlatımla anlatılanlar arasındaki ilişkiyi kurar, geri kalanın yazarın işi olduğunu bilir. II. Eleştirmenler, dost oldukları yazarların yapıtlarını değerlendirirken nesnellik süzgecini iki kez kullanmalıdırlar. III. Eleştirmenden, yazarın yaşamı üzerinde durması değil, yapıtlarına yeni yorumlar getirmesi beklenir. IV. Eleştirmen yorum ve değerlendirmeleriyle yazarları yönlendirici olmalıdır. V. Eleştirmenin sorumluluğu, yazarın değil, yapıtın bilinmeyen yönlerini bulup ortaya koymaktır.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangileri anlamca birbirine en yakındır?
A) I. ve II.
B) II. ve III.
C) III. ve IV.
D) III. ve V.
E) IV. ve V.
14. (I) Ben, yaşamı bir paylaşım olarak görüyorum. (II) Bu nedenle insanların yaşamını zenginleştirmek, onlara ölümsüz bir şeyler bırakmak gerektiğini düşünüyorum. (III) Ölümsüz sözüyle anlatmak istediğim, kendi ölümsüzlüğüm değil tabii ki, yapıtın ölümsüzlüğü; işte sergimi bu düşüncelerle düzenledim. (IV) İnsanların sergiyi gezip, gördükleriyle ilgili birtakım değerlendirmeler yapması benim için çok hoş bir şey. (V) Benim istediğim de zaten buydu, ticari bir kaygım hiç olmadı.
Bir ressamın düşüncelerinin anlatıldığı bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?
A) I. cümlede, kendi bakış açısını ortaya koyuyor.
B) II. cümlede, kimsenin ulaşamadığı başarılar peşinde koştuğunu belirtiyor.
C) III. cümlede, kullandığı bir kavramla ilgili açıklama yapıyor.
D) IV. cümlede, başkalarını yapıtları üzerinde düşündürmekten mutluluk duyduğunu açıklıyor.
E) V. cümlede, maddi bir beklentisinin bulunmadığını söylüyor.
15. Andersen’i özgün kılan bir özellik, çevremizdeki sıradan nesneleri kişileştirip birer masal kişisine dönüştürmesidir. Öykülerinde küçücük nesneler, nesne niteliklerini hiç yitirmeden insanlarınkine benzer serüvenler yaşar: Kurşun asker, yıkımdan yıkıma sürüklenirken gözüpekliğinden ve iyimserliğinden bir şey yitirmez; tencere vurulur, çömlek ve masa konuşur. Bunun yanında Andersen bize, kişileri hiç de masalsı sayılamayacak, oldukça gerçekçi masallar da anlatır: Eski Ev, Kapıcının Oğlu.
Bu parçanın anlatımında özellikle aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur?
A) Tanık gösterme
B) Tanımlama
C) Örneklere yer verme
D) Betimleme
E) Tartışma
16. Güzeldere’de kışın bembeyaz bir sessizlik kaplar her yanı. İlkbaharda taze yeşilin, eflatun orman gülleriyle uyumu göze çarpar. Yazın koyu bir yeşil hâkim olur dağlara. Ya sonbaharda? Kayınların, gürgenlerin kırmızısı, ıhlamur yapraklarının saman gibi sarısıyla güze direnen çalıların yeşili birbirine karışır. Güzeldere’nin en görkemli zamanıdır sonbahar.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Benzetme yapılmıştır.
B) Betimleyici ögelere yer verilmiştir.
C) Öznellik ağır basmaktadır.
D) Bir varlığa insana özgü bir nitelik aktarılmıştır.
E) Yinelemelere başvurulmuştur.
17. Sevda Hanım’a bu mahalledeki bütün kadınlar dert yakınır, sorunlarını anlatır.
Bu cümledeki anlatım bozukluğu aşağıdaki değişikliklerin hangisiyle giderilebilir?
A) “bu mahalledeki bütün kadınlar” yerine “bu mahallenin bütün kadınları” sözü getirilerek
B) “dert yakınır” yerine “dert yanar” sözü getirilerek
C) “bütün” sözcüğü atılarak
D) “sorunlarını anlatır”dan önce “ona” sözcüğü getirilerek
E) “anlatır” yerine “anlatırlar” sözcüğü getirilerek
2007 Üniversite Sınavlarında Çıkmış Dil Bilgisi Soruları
2007 Üniversite Sınavlarında Çıkmış Dil Bilgisi Sorularını pdf formatında görüntülemek ve indirebilmek için tıklayınız...
18. (I) Araç yapabilme insanın insanlaşmasında önemli bir aşamaydı. (II) Önceleri herkes yeteneği ölçüsünde kendi aracını yaptı ve kullandı. (III) Birlikte yaşamanın başlamasıyla her insan ortaklaşa üretilen bir aracın en iyi yapabildiği bölümünü üstlendi. (IV) Halk arasında da en iyi yaptığı işle sevilir sayılır duruma düştü. (V) Böylece insan yeteneklerinin keşfedildiği bu çalışmalarla sanatta yaratıcılığa giden ilk adımlar atıldı.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde bir anlatım bozukluğu vardır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
19. Bu yazar, dilin şiirini yakalamak için söz dizimiyle oynuyor. Yalın, bileşik, eksiltili, düz, devrik, iç içe cümleler kuruyor. Kıpırtılı, devingen bir söyleyişe ulaşıyor. Bunu yaparken genel dilden tamamen ayrılmıyor, öznel bir dil yaratmıyor. Burada şunu da ekleyelim: Bir dil işçisi olarak yazar, dilin anlatım olanaklarını sonuna kadar zorlayabilir. Onları kendince yeniden kurup biçimlendirebilir. Ama bu, yüzde yüz öznel, kişisel bir dil yaratma anlamına gelmez. Böyle bir dil temelde sanatın işlevine aykırıdır.
Bu parçada yazarlarla ilgili olarak neye karşı çıkılıyor?
A) Çok hareketli ve değişken bir anlatımı yeğlemelerine
B) Toplumca kullanılan dilden çok farklı, kendilerine göre bir dil yaratma yönelimlerine C) Değişik cümle tiplerini gereksiz yere bir arada kullanmalarına
D) Sözcüklerin anlam alanlarını genişletmekten çekinmelerine
E) Dilin söz varlığını, gerektiği ölçüde değiştirmekten kaçınmalarına
20. Şiirin yüzlerce tanımı vardır. Bence şiir, şairin dünyaya sığmama hâlidir. Bu dünyayı biraz daha geniş kılma, onu farklı bir dünya hâline getirme çabasıdır.
Bu parçada anlatılmak istenenle, aşağıda şiirle ilgili olarak verilenlerden hangisi arasında anlamca bir bağlantı kurulabilir?
A) En güzel yanı, insanı yaşama bağlamasıdır. B) Düz yazıdaki tadın ve iletinin yoğunlaştırılmış biçimidir.
C) Yaşamın sınırlarını aşma, ona yeni anlamlar ve duyarlıklar yüklemedir.
D) Belli bir birikimin sonucunda oluşan etkileyici bir üründür.
E) Duygularımıza seslenen, onları besleyen bir güçtür.
21. Tarihsel yapıların eskimiş bölümlerini, özelliklerini yitirmeden yenileştirme konusunda insanların bir yanılgısı var. Böyle bir işlem “bugünü” de yaşatmak için yapılır ama eskinin izlerini silmeden, bozmadan. Bir de yapıyı insan sıcaklığına kavuşturmak önemlidir. Antalyalı bir teyzeye sormuştum: “Teyze onarım nedir?” “Düşen taşı yerine koyarsın, onarım olur.” dedi. İşte düşen taşı yerine koyabilmek için, o yapının içinde birilerinin yaşaması gerekir. Yapı yalnızlıktan hoşlanmaz, onun onarılması şarttır. Ama öyle olmuyor. Örneğin evi yıkıyorlar, yeniden yapıyorlar; tarih bitiyor o zaman.
Bu parçada tarihsel yapılarla ilgili olarak aşağıdakilerin hangisinden yakınılmaktadır?
A) Onarılırken gerekli ön hazırlıkların yapılmamasından
B) Halkın, oturduğu bu evleri özenli kullanmamasından
C) Bu nitelikteki evlerin oturmaya elverişli olmamasından
D) Onarılırken onların özgün özelliklerinin korunmamasından
E) İnsanlara bu yapıların değerine yönelik bilgiler verilmemesinden
22. Öyküleri üzerinde çok çalışan, az ve öz öykü yayımlayan bir yazar. Kapalılığı kendine ilke edinmiş. Öykülerinin öylesine yoğun bir içeriği var ki bunu kolayca anlamak olanaksız. Anlamlar açık seçik bir biçimde ortaya konmuyor, onları çok yönlü ve incelikli bir yaklaşımla irdelemek gerekiyor. Bunlardaki gizli güzelliklerin tadına bu yolla varılabiliyor.
Bu parçada sözü edilen sanatçının tutumuyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A) Yazdıklarının anlaşılmasını okurlarının çabasına bıraktığı
B) Farklı biçemler kullanmaktan kaçındığı
C) Sıradan, kalıplaşmış konuları işlemek istemediği
D) Söylemini belirli düşüncelere göre biçimlendirdiği
E) Anlatımında benzetmelerden yararlandığı
23. Kuşkusuz, bir toplumun dili, o toplumun dünya görüşünden ayrılmaz. Toplumun dünya görüşü, dilinin gelişmesinde etkili olduğu gibi, dünya görüşünün belirlenmesinde de dil bir etkendir. Toplumlardaki kültürel değişiklikleri inceleyen insan bilimciler bu bağıntıyı uzun uzun araştırmışlardır. Nitekim Eskimo dilinin sözcükleri üzerinde yapılan bir araştırmada savaşla ilgili tek bir sözcüğe rastlanmamış. Buradan şöyle bir yargıya varmışlar: “---.”
Bu parça düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisiyle sürdürülebilir?
A) Eskimolar savaşçı bir toplum değildir
B) Eskimolar geleneklerine bağlı bir toplumdur C) Toplumsal ilişkileri düzenlemede dil, savaştan daha etkilidir
D) İnsanlar artık, sorunların savaşla çözülemeyeceğini anlamıştır
E) Eskimoların dili öteki dillerden daha az gelişmiştir
24. Karşılaştığımız kişilerde ve yaşadığımız olaylarda farkına vardığımız ortak özellikler, genelleme yapmamıza neden olmuştur çoğu zaman. Bu da bizde “bir teknede yoğurmak” diye adlandırabileceğimiz bir alışkanlık yaratmıştır. Artık kişilerin ya da olayların birbirine benzeyen yönlerine bakarak, yalnızca bunları göz önünde tutarak, onları sanki aynı şeymiş gibi düşünür hâle gelmişizdir. Öyle ki yeni tanıdığımız insanların ya da ilk kez karşılaştığımız olayların bazı belirgin özelliklerini görmemiz ----.
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
A) söz konusu durumları daha ayrıntılı bir biçimde değerlendirmemizi sağlar
B) onları başkalarıyla özdeşleştirmemize yol açmıştır
C) gördüklerimizin başkalarından ayrılan yönlerini bulmamızı kolaylaştıracaktır
D) bizde, onları tanımaya karşı istek uyandıracaktır
E) bir anlamda, onların kimi özelliklerine kolayca alışamayacağımız anlamına gelir
25. Yüz yılı aşkın bir tarihe sahip olan çizgi romanın sanat olup olmadığı çoğu Batı ülkesinde tartışılmıyor bile. Ülkemizde ise bu sanat kolu, ne yazık ki okunup atılan, yoz ürünlerin kaynağı olarak görülmekte, az okumanın göstergelerinden biri sayılmaktadır. Çocukların okuma alışkanlığı edinmesini engellediği düşünülmektedir. Gerçekten de evlerde, okullarda çizgi roman okuyanların uyarıldığı, ayıplandığı bir çocukluk dönemini çoğumuz az çok yaşadık. Oysa okuyanların üzerinde birleştiği ortak bir nokta, çizgi romanın bütün sevimliliğiyle, kendine özgü mizahıyla hiç de incitici olmayan, sayısız örnek içerdiğidir.
Bu parçaya göre çizgi romanla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Sanat değeri yönünden eleştirilere konu olduğu
B) Okumayı olumsuz yönde etkilediğine inanıldığı
C) Düş gücünü geliştiren özellikler içerdiği
D) Okurların hoşuna giden yönlerinin bulunduğu
E) Gülmecesel nitelikler taşıdığı
26. Bir dildeki yeni sözcüklerin başlangıçta anlamları ve çağrışımları sınırlıdır. Daha doğrusu bunlar tam anlam bağlamış sayılmaz. Bunların çağrışımsal bir birikim edinmesi, öncekilerden başka anlamları da içermesi, kullanılmasına bağlıdır. Bu da yazarlar ve ozanların özel bir çaba göstermelerini, dil duyarlıklarını bütün zenginliğiyle yeni sözcüklere yansıtmalarını gerektirir. Bu yönden Türkçe gibi özleşme ve yenileşme süreci içinde bulunan dillerde yazarların, ozanların işi, durmuş oturmuş dillere oranla daha güçtür.
Bu parçadan, dildeki yeni sözcüklerle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisi çıkarılamaz?
A) Önceleri anlam alanları dardır.
B) Sanatçıların çalışmalarıyla gelişir.
C) Zaman içinde yeni anlamlar kazanır.
D) Anlamsal sınırları belirlenmemiştir.
E) Yaygınlaşmaları, halkın bilinçlenmesine bağlıdır.
27. Büyük edebiyatçılar sadece yapıtlarıyla değil, yarattıkları imgelerle de yaşarlar. Bu sanatçı, gerek kişiliği, gerek edebiyat bilinci, gerekse yapıtlarıyla kendisinden sonraki kuşaklara yol göstermiştir. O, özellikle 1970’li yıllarda öykücülüğümüze yeni bir soluk getirmiştir. Öyküyü, romana geçiş için bir basamak gibi kullanmaması, edebiyat bilincinin çok önemli bir göstergesiydi. Günlükleri, eleştirileri ve çevirilerinde gösterdiği titizlikle öyküdeki başarısının bir rastlantı olmadığını bize açıkça kanıtlamıştı.
Bu parçadan, sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılamaz?
A) Genç yazarlara örnek olmuştur.
B) Sanatın toplumsal işlevi olduğuna inanmıştır.
C) Öykücülüğümüzün havasını değiştirmiştir. D) Değişik yazınsal türlerde ürün vermiştir.
E) Yapıtlarında belirli bir düzeyi korumuştur.
28. Ünlü bir yazar, “Konu mu arıyorsun yazmak için? Uzağa gitmene hiç gerek yok. Şu sokaktaki evlerden birini seç. Yeter ki gönlünde o evin insanlarını tanımaya yönelik tutkun, onları anlatırken gerçeği düşe dönüştürecek yaratma gücün, bir de dilin inceliklerini tanıyıp onları kendince kullanabilme yeteneğin olsun.” diyor.
Bu parçada, yazarda bulunması gereken niteliklerden hangisine değinilmemiştir?
A) Toplumun geçmişini ve geleceğini bütünüyle kucaklamaya
B) Yazacaklarını günlük yaşamdan seçmeye
C) Görülenleri olduğu gibi anlatmaktan kaçınmaya
D) Anlatımına, başkalarında olmayan özellikler katmaya
E) Gözlem gücüne sahip olmaya
29. İnsan ruhundaki dalgalanmaları, bulutlanmaları güzel bir duygusal söylemle yansıtmayan bir yazınsal yaratının kalıcı olması zordur. Dünden bugüne kalan, zamanın aşındırıcı, yok edici rüzgârlarına dayanmış yapıtların tümünde bu özelliği görebiliriz. İnsana odaklanmayan, bizi değişik yaşamlarla yüz yüze getirmeyen, düşler kurdurmayan dilsel ürünler, yazıldığı günlerde ne denli yankı uyandırırsa uyandırsın, çok geçmeden yazın gömütlüğünün malı olmaktan kurtulamayacaktır. Çünkü yazının işlevi, insanı ve insanlık durumlarını anlatmaktır.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Kimi yapıtların yalnızca yazıldığı dönemde beğenildiğine
B) Anlatılarda insanın temel öge olması gerektiğine
C) Yazarların, insan yaşamını değişik boyutlarıyla yansıtması gerektiğine
D) Başarılı yazarların dili kendine özgü biçimde kullandığına
E) İnsanın iç dünyasını yansıtmayan yaratıların etkili olamayacağına
30. Bu öyküde, ölülerin canlandığı bir sahne yer almaktadır. Yazar bu sahneyi çıkarsa ve “kahramanların vücutlarını öpen sayısız kırmızı kelebek” imgesini “vücutları kana bulandı” gibi sıradan bir ifadeyle değiştirseydi belki öykünün tadı azalır, fantastik boyutu kaybolurdu. Ama öykü, anlamından ve temasından hiçbir şey yitirmezdi. İyi bir fantastik öykü de böyle olmalı. İçinden hayal gücünü çıkardığınızda kalan metin hâlâ eskisi kadar okunurluğunu koruyorsa, işte o, iyi bir edebiyat yapıtıdır.
Bu parçada, iyi bir fantastik edebiyat yapıtında bulunması gerekli niteliklerden hangisine değinilmemiştir?
A) Düşsel ögeler üzerine temellenmesine
B) Klişe sözlerin yeni çağrışımlarla biçimlendirilmesine
C) Anlatımla anlatılan arasında bağıntı bulunmasına
D) Güçlü bir içeriğinin olmasına
E) Öğretici bir yönünün bulunmasına
CEVAP ANAHTARI
1-D
2-E
3-A
4-D
5-A
6-C
7-C
8-A
9-E
10-A
11-B
12-C
13-D
14-B
15-C
16-E
17-B
18-D
19-B
20-C
21-D
22-A
23-A
24-B
25-C
26-E
27-B
28-A
29-D
30-E