DİNLEDEBİYAT
Atın yiğidi kendine kamçı vurdurmaz.
TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ
Türkçeye ait en eski yazılı metinler Yenisey ve Orhun yazıtlarıdır. Bu da ilk metinler VII. yüzyılda karşımıza çıkmış demektir. Daha öncesine ait yazılı metinler olmadığından öncesi için sözlü dönem denilmiştir..
Göktürk yazıtlarındaki dilde soyut kelimelerin yer alması, sağlam cümle yapısı gibi özellikler Türkçenin en az 1000 yıl ya da daha eski olduğu görüşünü ortaya çıkarmıştır. Ayrıca son araştırmalar Bilinen ilk yazılı dil olan Sümercede soyut anlamlı Türkçe kelimelerin varlığını göstermiştir. Bu da Türkçenin Sümerceden eski bir dil olduğu görüşünü kuvvetlendirmektedir.
Türkçenin Tarihi Evreleri:
ALTAY ÇAĞI
Türkçe ve Moğolcanın ayrılmadığı dönem olarak bilinir. Türkçenin karanlık dönemi denilir.
İLK TÜRKÇE ÇAĞI
Hun, Bulgar, Avar, Hazar vb. Türk kavimlerinin dillerini içine alan devredir.
ESKİ TÜRKÇE ÇAĞI
Orhun yazıtları ile Uygur metinlerini içine alan dönemdir. Bu dönem 2’ye ayrılır:
A) Köktürkçe:
Orhun Yazıtlarında ilk örneklerini görürüz. Köktürkçede harfler bitişmez. Yazı sağdan sola sütunlar halinde ve yukarıdan aşağıya doğru yazılır. Kelimeler, aralarına üst üste iki nokta konmak suretiyle birbirlerinden ayrılır.
B) Uygurca:
Uygurlar, dört alfabe kullanmışlardır:
1) Uygur yazısı :Uygurlar en fazla bu alfabeyi kullanmışlardır.
2) Manihey yazısı
3) Soğdak Yazısı: Daha çok Moğollar tarafından kullanılmıştır.
4) Brahmi yazısı
Uygurca Osmanlı Devleti’nin ilk zamanlarına kadar varlığını sürdürmüştür.
ORTA TÜRKÇE
Karahanlı Türkçesi de denilir. 10. yüzyılda Karahanlı Türklerinin islâmiyeti kabul etmelerinin bu değişimde etkisi vardır. Yusuf Has Hâcip bu Türkçeye Hakaniye Türkçesi adını veriyor. Bu dönem Türkçesi hem Eski Türkçenin özelliklerini göstermekte, hem de daha sonraki Türkçeye ait değişikliklerin işaretini vermektedir. Orta Türkçe denmesinin sebebi de budur. Dîvân ü Lügati't-Türk, Kutadgu Bilig, Atabetü'l-Hakayik bu dönem Türkçesi ile yazılmış eserler olup, hepsi de islâmiyet etkisiyle meydana getirilmiştir.
KUZEY-DOĞU TÜRKÇESİ
Orta-Asya'daki Türklerinin büyük kütleler halinde Hazar Denizi'nin güney ve kuzeyinden, kuzeye ve batıya yayılması yeni kültür merkezlerinin meydana gelmesi, İslâm kültürünün Türkler arasında gittikçe kuvvetli bir şekilde yerleşmesi ile ortaya çıkmıştır. Kuzey-Doğu Türkçesi, önce 13. ve 14. yüzyıllarda bir müddet, Eski Türkçe'nin tabiî ve yeni bir devamı olarak eski ve yeni arasında köprü görevi gören bir geçiş devresi halinde devam etmiş ve 15. yüzyıldan itibaren Kuzey Türkçesi ve Doğu Türkçesi adıyla iki yeni yazı diline ayrılmıştır.
KUZEY TÜRKÇESİ
Kıpçakça da denilir. Çok uzun süreli olamamasının nedeni Kıpçakçaya ait bir edebiyatın şekillenememesidir. Kıpçakça ile ilgili en önemli eser "Codex Cumanicus"dur.
DOĞU TÜRKÇESİ
Doğu Türkçesi, Timur devriyle birlikte başlayan ve "Çağatayca" adıyla en kuvvetli dönemini yaşadıktan sonra, yerini bugünkü Özbekçeye bırakan yazı dilidir. Ve son zamanlarda dil bilginleri Çağataycayı üç grupta incelemektedirler:
BATI TÜRKÇESİ
Eski Anadolu Türkçesi ve Osmanlıca ile değişen ve gelişen Azeri ve Türkmen kollarının ayrıldığı Oğuzcaya denilir.
Batı Türkçesi üç aşamalı olarak incelenebilir:
a) Eski Anadolu Türkçesi: 13-15 yy. Batı Türkçesinin kuruluş evresi.
b) Osmanlıca: 15-20 yy. Osmanlıca kavramının yerleştiği dönem.
c) Türkiye Türkçesi: 1908 sonrası milliyetçilik hareketleri ile beraber dilde millilik kavramıyla gelişen Türkçedir. Yazı dili olarak İstanbul konuşma ağzı esas alınmıştır.