DİNLEDEBİYAT
Atın yiğidi kendine kamçı vurdurmaz.
HAVUÇ SUYU VA MI HAVUÇ SUYU
Eczacı bugün de hiç müşteri gelmedi diye hayıflanıyordu. Kapının açıldığını fark edince sevindi. Müşteri tavşan eczacıya yaklaştı. Eczacı tavşana:
"Buyurun beyefendi, size nasıl yardımcı olabilirim" dedi.
Tavşan da ona:
" Havuç va mı havuç? diye sordu.
Eczacı şaşırdı ve sinirlendi ancak çaktırmamaya çalıştı:
"Beyefendi havuç manavda olur. Burası eczane. Burada havuç olmaz." dedi.
Tavşan başını anladım manasında salladı ve çıktı.
Ertesi gün aynı saatlerde tavşan çıkageldi. Eczacı:
" Hayırdır İnşallah" diyerek iç geçirdi. Tavşan eczacıya yaklaşarak aynı soruyu sordu:
"Havuç va mı havuç?"
Eczacı önce bir şey diyemedi. Yüz hatları gerildi, mimikleri sertleşti. Her sinirlendiği zaman olduğu gibi kaşları aşağı yukarı oynamaya başladı. Ağzından kötü bir şey çıkmaması için dişlerini sıkarak konuştu:
" Kardeşim, burada havuç olmaz. Adamın başını belaya sokma. Git buradan." dedi.
Tavşan sakin bir şekilde başını sallamış ve sessizce eczaneyi terk etmiş. Tavşanın arkasında eczacı:
" Çattık belaya. Ulan bi daha gelirsen ben sana yapacağımı biliyorum." diyerek tavşanın arkasında adeta karşısında gibi ileri geri sallamış.
Üçüncü gün olmuş. Yine aynı saatler. Eczacı adeta tavşanın tekrar gelmesini bekler gibi eczanenin içerisinde bir ileri bir geri gidiyormuş. En sonunda kapı açılmış ve içeri aynı tavşan girmiş. Eczacı pis pis sırıtarak alay edercesine :
"Ne istiyon len sen ha!" diye hitap etmiş.
Tavşan:
" Havuç va mı havuç?" demeye kalmamış eczacı tavşanı ağzına, burnuna, neresine gelirse vurmaya başlamış. Anlayacağınız tavşan eczaneden ambulansla ayrılmış. Aradan iki hafta geçmiş. Tavşandan eser yok. Eczacının aklına ne zaman tavşan gelse :
"İyi ettim iyi" diyerek ince ince sırıtıyormuş. Ancak sevinci kısa sürmüş. 15. gün kapı açılmış ve içeriye kolları ve başı sarılı, öndeki iki büyük dişi kırık tavşan girmiş. Eczacı şaşkın bir şekilde:
" Yine ne istiyorsun len sen?
Çok manidar bir soruyla cevap vermiş tavşan:
"HAVUÇ SUYU VA MI HAVUÇ SUYU?"