google.com, pub-1772441188610312, DIRECT, f08c47fec0942fa0
top of page

İMAN EDEN GENÇ VE FİRAVUN

Suhayb (r.a)'dan rivayet edildiğine göre, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyurdu: "Sizden önceki milletlerden birisinin (başında) bir padi­şah, padişahın da bir sihirbazı vardı.

Sihirbaz iyice yaşlanınca padişaha şöyle dedi: "Artık iyice yaşlandım, bari bana ergenlik çağına yaklaşmış bir çocuk gönder de ona sihri öğreteyim." Padişah da ona sihri öğretmek üzere bir çocuk gönderdi. Çocuğun sihir­baza gittiği yol üzerinde bir rahip vardı. Çocuk geçerken rahibin yanma uğrayıp oturdu. Onun söylediklerini yo­rumladı. Sihirbazın yanma geldiğinde de, (sihirbaz) onu dövüyordu. Durumu rahibe şikayet etti. Rahip çocuğa

 

şunu öğütledi: "(Bir daha) sihirbazdan korkarsan, beni ailem geciktirdi ve ailenden korkarsan, sihirbaz engelledi dersin."

Olay böyle devam ederken bir gün insanların geçme­sini engelleyen büyük bir hayvana (arslana) rastladı. Kendi kendine şöyle dedi: "İşte tam sırası geldi, bugün sihirbaz mı daha faziletli davasında yoksa rahip mi? artık öğrenirim." Eline bir taş alarak şöyle mırıldandı: "Ey Allah'ım! Eğer rahibin durumu, senin nezdinde sihirba­zın durumundan daha sevimli (makul) ise, şu hayvanı öldür de, insanlar geçsin. Taşı fırlatıp attı, hayvanı öldür­dü ve insanlar da geçip yollarına devam etti. Olanları gelip rahibe haber verdi. Rahip çocuğa şöyle dedi:

- Ey oğlum! Artık bu gün, sen benden daha efdal (üs-tün)sün. Ulaştığın dereceyi görüyorum, (yalmz şunu u-nutma). Şüphesiz ki, sen ileride bir takım imtihanlardan geçeceksin, belalara uğrayacaksın. Eğer bir gün başına bela gelirse sakın beni haber verme.

O günden sonra çocuk, anadan doğma körlerin gözle­rini açmaya, alaca hastalığım iyileştirmeye ve diğer has­talıklardan da insanları tedaviye başladı.

Durumu, padişahın yanında kalan yakın dostlarından biri duydu. Gözleri kördü. Bir çok hediye hazırlayıp ço­cuğun yanına gitti ve:

-Şu topladığım şeyler senindir, eğer beni iyileştirir-sen, dedi. Çocuk:

-Ben kimseye şifa veremem. Şifayı veren ise ancak Allah'tır. Ama eğer sen Allah Teala'ya iman edersen, ben Allah'a dua ederim. O da sana şifa verir, dedi. Adam, Allah'a iman etti, Allah Teala da ona şifa verip gözleri açıldı.

Her zaman olduğu gibi, adam gelip padişahın yanma oturdu. Padişah ona:

-Gözlerini kim eski haline getirdi? diye sordu. Adam, Rabbim dedi. Padişah da ona senin benden başka rabbin var mı? diye sordu. Adam:

-Evet var, o benim ve senin Rabbin dedi. Padişah a-damı alıp, gözlerini iyileştiren çocuğun yerini öğrenince­ye kadar ona işkence yapmaya başladı. (İşkenceye daya­namayan adam çocuğun yerini söyleyince) çocuğu padi­şahın huzuruna getirdiler.

Padişah çocuğa şöyle dedi:

-"Ey oğlum! Körlerin gözlerini açacak, alaca hastalı­ğını iyileştirerek ve şunu-şunu yapacak kadar sihrin iler­ledi. Çok iyi, çok güzel. Çocuk şöyle dedi:

-    "Kesinlikle ben kimseye sihir yaparak şifa vermiyorum. Şifa veren yalmz Allah Teala'dır."

Padişah bu sefer de rahibin yerini öğreninceye kadar, çocuğa eziyet ve işkence yapmaya başladı. Nihayet rahibi padişahın huzuruna getirdiler. Ona "dininden dön" denil­di. Rahip ise reddetti. Padişah bir testere getirilmesini istedi, getirdiler. Testereyi rahibin başının tam ortasına (saçlarının ayrıldığı yere) koyup kesmeye başladılar. Başı ortadan yanlarak iki yana düştü. Sonra da padişahın ya­nındaki adam getirildi. Ona da dininden dön denildi. Ka­bul etmedi. Onun da kafasım tam ortadan testere ile kesti. Başımn her iki bölümü yana düştü. Sonra çocuğu getirdi­ler. Ona da "dininden dön" denildi. Kabul etmedi. Padi­şah adamlarından bazılarına:

- "Alın bunu falan dağa götürüp tam zirveye çıkarın. Orada dininden dönmesini isteyin. Kabul ederse ne iyi, bırakın gitsin. Kabul etmezse onu tepeden aşağıya atın."

 

Padişahın adamları çocuğu alıp dağın tepesine çıka­rınca, çocuk:

- "Allah'ım sen bana yetersin beni onların yapmak is­tedikleri şeyden nasıl istersen koru", dedi. Dağ birden şiddetle sarsıldı, adamlar da düşüp parçalandı. Çocuk yürüye yürüye padişahın yanına gelince, padişah ona:

- "Adamlarıma ne yaptın, neredeler?" dedi. Çocuk da istifini bozmadan:

- "Benim yerime Allah haklarından geldi dedi. Bu se­fer padişah çocuğu adamlarından başka bir gruba teslim ederek:

- "Alın bunu gemiye bindirin denizin ortasında dinin­den dönerse ne güzel. Aksi halde denize atın," dedi. Alıp götürdüler. Denizin ortasına gidince çocuk yine:

-  "Allah'ım! Nasıl istersen beni bunlardan kurtar", dedi. Gemi alabora olarak ters döndü. Adamlar boğuldu. Çocuk yine yürüye yürüye padişaha geldi. Padişah:

- "Adamlarıma ne yaptın, neredeler? dedi. Çocuk:

- "Allah haklarından geldi", dedi ve devam etti:

-  "Sen kesinlikle, dediğimi yapmadıkça beni öldüre-mezsin." Padişah içinden sevinerek:

- "O nedir?" dedi. Çocuk:

-  "Bütün insanları geniş bir yere getirip topla. Beni bağlayıp bir hurma dalına as, sonra da benim ok çantam­dan bir tane alıp yayın tam ortasına yerleştir, sonra da şöyle deyip oku fırlat: "Bismillahi-Rabbil gulami" deyip "Çocuğun Rabbi olan Allah'ın adıyla atıyorum." İşte eğer böyle yaparsan beni öldürebilirsin, dedi.

Padişah da bütün insanları bir arazide topladı, çocuğu hurma dalına astı, sonra da ok çantasından bir ok alarak

yayın ortasına yerleştirdi. Ve "Bismillahi Rabbil gulami" deyip oku fırlattı. Ok çocuğun tam şakağına rastladı. Eli­ni şakağına getiren çocuk hemen öldü. Daha evvel bütün olanları ve o anda da meydana gelen hadiseleri gözleri ile gören kişiler: Amenna birabbil gulami "Çocuğun rabbine inandık" deyiverdiler. Adamlar melikin yanına gelerek, yaptığım beğendin mi? İşte korktuğun başına geldi, andolsun bütün insanlar iman ettiler. Çocuğun Rabbine inandılar dediler.

Padişah bütün sokak kapılarının başında hendekler açılmasını emretti çukurlar açıldı ve hepsini ateş çukurlarına atınız. Adamları da öyle yaptı. Sıra yanına bir çocuk bulunan kadına gelmişti. Kadın, ateşe atmaya tereddüt edip gecikince çocuk annesine "Haydi anne, durma anneciğim, sabret, korkma, sen hak yoldasın. Haklı davanın üzerindesin dedi."

Please reload

bottom of page